daníell in the sea

"sigur rós"tan tanıdığımız jonsi ve sevgilisi alex'in beraber yürüttüğü bir grup projesi "riceboy sleeps".. başlarda şu tarz kitaplar filan basıyorlardı.. sonraları bu sevimli ve huzur dolu izlandalı oğlanlar "all the big trees" ve "daníell in the sea" singlelarını takiben grubun adını taşıyan ilk albümlerini 20 temmuz 2009'da yayımladılar.. sevgililer için tahayyül edilemeyecek kadar güzel bir değeri vardıysa da bu albüm çalışmasının, benim için pek bir değeri yok aslında.. deneyimlerime göre albüm, uyku problemi çekenler için birebir.. nane-limon ve soğuk algınlığı bağlamında değerlendirilebilitesi olan bir imgelem kurabilirsiniz.. yine de "izlanda'dan babam çıksa dinlerim ulan. hem ben enstrümantal ve deneysel müziklerin hastasıyım!" diyenler için çiftimiz, kendileri gibi şeker video klipler hazırlamışlar.. play tuşuna tıkladıysanız bunlardan bir tanesini yukarıda izlemektesiniz zaten.. diğer güzellikler içinse bu izlandik oğlanların web sitelerini ziyaret etmenizi öneririm.. eşcinsel çiftimizden yemek tarifi bile var sitede (:

idontremember

meteor bahçesi miydi anımsadığım ilk dokunuşlardan?
nefret miydi duyduğum çınlayan kulaklarımla terkettiklerime?
mosfetlerle donatılmış bir problem miydi çözmeye çalıştığım?
bölünmemiş emirlerle kazandığım strateji oyunu muydu bu karmaşa?
düzeni değiştirmeli miydi en ala çelik çomak vuruşlarında?
düzülmekten zevk mi almalıydı altımda tırnaklarken sırtlarımı?
"pornography" tınıları protest miydi sana göre?
"the cure" ismi sakızımsı duygular bırakıyor muydu dudaklarında?
bardağımdaki ruj izlerinin müellifi sen misin helena?
helena..
ruhumdaki savaşın ilk kurşunu!
helena..
you mean nothing!
you mean nothing!

"weezer" ve video klip şeysi



çiçeği burnunda albümleri "raditude"un ilk parçası "i want you to"ya çektikleri videodan (yukarıda) da anlayacağınız üzere bu adamlar izlenesi video klipler yapıyorlar.. yukarıdaki eğlencelik atıştırmaya şahit olduysanız görmüşsünüzdür: arkadaşlar arasında yaptığımız o iğrenç arkadan sağ omuza dokunup sola geçme şakasından bile koymuşlar sürece.. öze dönersek videonun bize vermeye çabaladığı mesaj: "karşı cinsten manita olmaz" asdgasdasdfdsasdasdfşa

"pork and beans" şarkısına çektikleri videolarıysa (altta) değişik tarzda eğlencelikler içeriyor.. internet celebritylerinden video klip çekme fikri ne hoş.. mentos ile şişe patlatmaca ve fışkırtmaca deneylerinin medeniyetin sembolü fıskiyelerimizle ilişkilendirilmesinin güzel bir örneğini izliyoruz (: teşekkürler "weezer"

videonun sonlarına doğru ortaya çıkan o ışın bagetlerinden istiyorum!

kıçımın kenarı!

bir yandan dünden kalma bulaşıkları yıkıyor bir yandan da tükmüğünü baloncuk yapıp patlatıyordu arkadaşım ernesto.. onu izliyor olduğumu farketti ve patatesleri soymamı, sonra da yıkamamı istedi.. yıkarken farkettim: patates ne garip şey lan.. herbiri birbirinden farklı, insan gibi; yağa atınca buram buram terliyorlar, sevişir gibi.. soydum, tekrardan yıkadım ve doğradım.. "sen kızart oğlum, benim üstüm başım yağ kokuyor, akşam manitayla buluşcaz" diyerekten salladım.. "hep ben kızartıyorum yarram" diye çıkışınca dayanamadı pamuk kalbim.. her tür kokuya göğüs germek vardı arkadaşlığın kitabında ve o kitabın da raconunu biz yazmıştık isyankar ergen çağımızda.. yedik, içtik, halelleştik.. sonra ben vurdum kendimi yollara..

yağmur taneleri ilk defa bu denli küçük, diye düşündüm güneye inerken.. dört senedir şu manzarayla takılıyorum, hala haz veriyor hala aşık ediyor kendine; varın siz anlayın gözümdeki güzelliği.. gece, yağmur ve boğaziçi üçlemesini kafa yapıcı argümanlarla tamamlayınca erdim ben.. isteyen denesin.. "bir garip ercanım bu dünyada konar göçerim" diye şiir dilde diyar diyar gezmezseniz eğer, ben çok romantiğim demektir.. o vakit mahvolmuşumdur, hiçbir ilaç beni iyileştiremez.. bu tarz parapsikolojik olayların eşiğinde arkadaşlar geldiler "manga konseri varmış" dediler.. dedim: nefret ederim.. dediler: maksat eğlence, kopmaca..

kalabalığa daldım istemsizce, sahnedeki maymunları gözledim.. çişim geldi, sonra beni götürdüler.. rektörlüğe karşı işedim.. "işemek adamı ayıltıyormuş" dedim, başlarıyla onayladılar.. yürüdük biraz yeşilliklerin kumsalında.. asi yüreğim dayanamadı olan bitene.. "manga dinlemeyin lan ibneler, gidin evinizde morrissey dinleyin" diye çıkıştım önüme gelene.. "abi neler yapıyorsun sen" diye aldılar beni eve getirdiler..

"radiohead'in yeni albümü geliyormuş 2010'da.. peki kendileri de gelirler mi?" dedim yanımdaki periye.. gözlerime baktı ve şöyle dedi: hayır kamil, hayır.. sonra ağladık!

meric long & dj ercik

meğersem mal fenerli dj ercik "the dodos"un vokali meric long'muş.. korkunç lan asdasfsasgasdas..
enes özel'e sevgilerle



şarkı: the dodos - fools

the beatles cafe

cumartesi akşamı arkadaşlarla taksim kalabalığından sıyrılıp kurtarılmış mekan "the beatles cafe"ye doğru yol aldık.. yandımdaki tiryakilerden dolayı balkonlu son katta konuşlanmak için merdivenlerden çıkarken "avni"yi gördüm.. bön bön baktı bana.. "napıyon lan çakal" diye basit ama samimi bir tarzda sevgi gösterisinde bulunmak istedim.. bu hareketime sadece kuyruğunu sallayarak tepki gösterdi..


sonra oturduk; ben elime -siparişim gelene kadar oyalanmak adına- yarı erotik yarı müzikal tarzda almanca bir dergi aldım.. seyretmekten büyük keyif aldığım posterlere daldım sonra bir ara.. melissa çayımı yudumlarken "syd barrett"in baygın bakışlarını bütün şiddetiyle hissettim üzerimde.. bıyıklı kahramanım "freddie mercury"yi inceledim karşı duvarda.. "türk gibi lan bu" dedi tahir; kafa salladım.. az sonra "balkonda 'halil ergün'e (yaprak dökümünün ali rıza beyi) omuz attım olum yanlışlıkla" diye coşarak geldi gülbey sigara sefasından.. önemli bir şey yokmuş gibi devam ettik ama olanlar daha sonra olacakların öncüleriymiş, bilemedik..


biraz geçince odaya aniden sanatçı yığını başladı.. şalını takan, lümpen hırkasını sırtına geçiren geliyordu şiirsel bakışlarla.. "ne ayak aga" demeye kalmadan "halil ergün" de dahil bir takım entel güruh sardı etrafımızı.. adını bilmediğim ama çoğuna aşina olduğum dizi oyuncusundan geçilmiyordu ortalık.. sonradan anladık ki yakın zamanda vefat eden "nihat nikerel"i anma günüymüş o akşam.. ortamda bulunan gruplar alt kata geçtiler; bizimkiler de kalkmak istedi, engel oldum.. "ben ne rahatsız olucam lan, onlar benden rahatsız olsun" diyerek isyan koydum.. sonra kapılar kapandı ve biz bu bir avuç entel güruha dahil olduk umarsızca.. bu nihat abi şiir falan yazıyormuş; onlardan okuduk, alkışladık.. sanatçı dostlar, beraber yaşadıkları anılarını paylaştılar bizimle.. kah hüzünlendik, kah minnet duyduk nihat abiye.. artık bizden biriydi nihat abi.. sorsalar şöyle der: "hayatım boyunca hep nihat abiyi örnek aldım.. ama onun erken gidişi ciğerimi dağladı be dostlar" ve sonra da ağlardım.. bizim de nihat abi için geldiğimizi düşünerek elimizi sıktılar, hüzünlerine ortak ettiler.. ben lümpen hırkamla sırıtmıyordum ama çizgili sweetiyle zorluklar yaşayan tahirin ortama uyum sağlaması adına şalımı doladım boynuna.. akşamın sonunda gitar dinlentisi için balkona çıktılar cümbür cemaat.. biz de "nihat abi için yazılanlar defteri"ne duygularımızı düşüncelerimizi yazdık ve terk ettik onları.. giderken halil abiye: "nihat abiyi falan geçtim de çok üzülüyorum şu ali rıza beye" demek geldi içimden, ama yapamadım.. evet, iki saatliğine entel olmuştuk.. başımız göğe ermiş haldeki biz, karıştık kalabalığına istiklal caddesinin!

kahve kokusu

bu bir - kadıköy ve eminönü'de çokça rastgeldiğim - "kurukahveci mehmet efendi ve mahdumları" reklamıdır.. evet.. dükkanın önünden geçerken istemsizce yavaşlıyorum; geri dönüp tekrar geçiyorum, sonra tekrar ve tekrar... nirvanaya ulaşıncaya kadar devam ediyor bu ritüelim.. nereye gittiğimi unutacak kadar kaptırıyorum kendimi koku cennetine.. çok güzel kokuyor ulan!

aşığım

Back to Home Back to Top yağmur sonrası... Theme ligneous by pure-essence.net. Bloggerized by Chica Blogger.