yeşil çimenler


başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
toprak üzerimde kalsın
uzan yeşil çimenlere
beni sevdiğin zamanları hatırla

yaklaş iyice, çekinme
yağmurlu gökyüzünün altında dur,
ay yükseliyor ufuktan,
trenler geçerken beni düşün,
üzerimde biten çalı çırpıyı temizle,
geçip gitmedi mi tren çala çala düdüğünü.
boşluğa karıştım ben
uçuyorum artık havada,
gölgemde dur,
artık herşey benden oluşuyor.
hava raporunda bugün diyecek ki
yağmur kokusu var havada.
tanrı yıldızları aldı,
birleştirdi onları,
artık kuşlar ayırdedilmiyor tomurcuklardan.
benden kurtulamayacaksın hiçbir zaman,
tanrı beni ağaca dönüştürecek.
bana elveda deme
yalnızca gökyüzünü anlat bana
ve eğer gökyüzü düşerse sözlerimin üzerine
şakacı kuşlar yakalarız seninle

başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
toprak üzerimde kalsın
uzan yeşil çimenlere
beni sevdiğin zamanları hatırla


tom waits - green grass

idol omen

zap suyunda nilüfer çiçeğine binaen:

zap suyunda nilüfer çiçeği..

gözlerimi açtığımda karanlık karşıladı beni.. irkilerek kalktım yatağımdan, pencereye baktım.. yanılmıyordum, düpedüz karanlıktı etraf.. şaşkınlığımdan sıyrılıp insanlar alemine döndüğümde saate bakmayı akıl ettim.. neyse ki akşamdı daha.. gece uyuyup gece uyanmak pokerde açılan son kartla bütün paranı kaybetmek kadar korkutucuydu.. gece sesizliği dinletendi.. gece lanet olası düşüncelerimle taşşak geçtiğim hasmımdı.. gece dallarımın kırıldığı, yapraklarımı toplayacak kimsenin kalmadığı gerçekliğiyle yüzleştiğim sevgilimdi.. bir süre işlerinden veya okullarından evlerine dönen insanların yüzlerini seçmeye çabaladım kirli penceremin ardından.. hayattaki amaçları neydi tek tek hepsinin, merak ediyordum.. en sonunda nereye varmak istiyorlardı? şu an oldukları halleriyle mutlular mıydı? seçimlerini kendi özgür iradeleriyle mi yapmışlardı her zaman? beynimi tırmaladı bunlar.. ılık su iyi gelecekti.. kapının arkasında asılı duran havlumu aldım, duşa girdim.. duş jelimin kokusu ardıç kuşlarının olduğu bir bahçeyi süsleyen hayallerimdeki çiçeklerin kokusuydu o gün.. su altında oyalanmak.. işte bunu seviyordum.. çıktım, saçımı kuruttum.. masamdan iki kitap attım çantaya ve düştüm yollara, amaç gütmeden.. önce karnımı doyuracaktım, sonrası allah kerim..

sokağımın üzerinde bir cafeye girdim.. soya soslu tavuğumun pişmesini beklerken, bir kaç sayfa okurum diye açtım kitabımı.. ama karşıma çıkan ilk cümle beni oyaladı iznime gerek duymadan: "yere düşen kurabiye gibi şehrin gardırobunda dağılmış haldeyim." o an tanıdık bir yüz gelse ve "nasılsın" diye soracak olsa beni bu cümleden daha iyisi tanımlayamazdı.. meğer aynı duyguları başka başka insanlar da yaşıyormuş diye düşünmekten bir kez daha kendimi alamadım.. bir kez daha diyorum çünkü hep bunun farkındalığına varıp sonra da unutuyorum.. herkes kendi yaşantılarını tek ve ulaşılmaz zannediyor.. ya da öyle zannetmek istiyor.. garip!

bu çıkmazlardan kurtulamadığım esnada soya sosuyla kutsanmış tavuğum geldi ve çekip çıkardı beni güzelliğinin hazzıyla.. bir yandan yemini bulmuş balıklar gibi çatallarken tavuklarımı diğer yandan yan masada konuşlanmış sosyalizm muhabbetine kulak misafiri oldum.. düzgün giyinimli karanfilli züppeler, kadavra gibi düşüncüleriyle zihinleri bulayanlar, marx’ın alnına çöreklenmiş ya da bıyıklarında debelenenler... böylelerini gördükçe kıymetimi anlıyorum ama işte bu noktaya üzülmem mi gerekiyor sevinmem mi bir türlü karar veremiyorum..

ekmeğimle soya sosunu sıyırdığım yemeğin o en heyecan verici yerinde telefonum çaldı.. arayan arkadaşım eraydı.. yine kanına girdiği bir hatundan bahsedecek bana dedim telefonu açmadan ve yanılmadım.. şirket olarak düzenledikleri bir akşam yemeğinde tanıştığı ve sonra muhabbeti ilerletip kahve içmeye ikna ettiği bir avdan söz etti durdu.. hatuna söylediği yalanlar muhatabında hüzünlü anılar gibi güzel tatlar bırakmış olmalıydı.. o, zap suyunda bir nilüfer çiçeğiydi kızın gözünde.. "peki ama" dedim "bu yaptığın doğru bir davranış mı eray".. beni ele veren özelliğim devreye girdi: empati kurmuştum hiç görmediğim, tanıdığım birisiyle.. "sevgim acıyor" demiş turgut uyar sigaranın koynuna girdiği bir vakitte.. ya onun da sevgisi acırsaydı! sevgisi acıyan bir turgut uyar bir ben mi vardım şu dünyada? telefonun ucunda unuttuğum arkadaşım, alaycı bir kahkaha attı ve eş seçimi seçmeciliğinin sosyobiyolojik bir açıklamasını getirdi yaptıklarını meşrulaştırır bir dille:

dişi üstün olanı seçiyorsa, erkek de tabi ki dişiyi üstün olduğuna ikna etmeye çalışmalıydı.. dişiyi üstün olduğuna ikna etmekse onu etkilemekle mümkündü.. bunun da iki yolu vardı.. ya gerçekten üstün olmak, ya da bir yolunu bulup karşıdakini kandırmak.. işte insan zekâsı da kandırmaya çalışmak ve kandırılmamaya çalışmak için gelişmişti.. erkek bir yandan diğer erkeklerle üstünlük mücadelesi yaparken bir yandan da kandırmaya çalışmalıydı.. kadın bir yandan üstün erkeklerin üstünlüklerini anlayacak kadar üstün olmaya çalışırken bir yandan da kandırılmamaya çalışırdı çünkü..

bu etkileyici! açıklamasının ardından "hadi, kendine iyi bak dostum" deyip kapattı telefonu eray.. ardından hiçbir şey düşünmedim.. yemeğimi bitirip kitap okumaya koyuldum.. ne kadar geçti bilmiyorum telefonum yeniden çaldı.. akmerkez afm sinemasına normal fiyatından daha ucuz fiyata biletlerinin olduğunu, bunun üzerine avatar filmine gelmek isteyip istemediğimi sorguluyordu karşıdaki ses.. ilk defa üç boyutlu sinema keyfi yaşayacaksanız "avatar" filmi bunun için iyi bir tercihti.. ve kabul ettim..

aradan çok zaman geçmemişti ki akşama doğru sınava yetişmek üzere okulumun yokuşunu indiğim bir zamanda eray yine aradı beni.. olaylar çok farklıydı artık, her şey tersine (eray'a göre) dönmüştü.. zamanında bana anlattığı o hatunla sevgili olmuşlardı ve yeni ayrılmışlardı.. "neden abi?" diye sordum.. "sıkılmış benden." dedi.. sonra ağlamaya başladı.. sınava gireceğim sınıfa yaklaşmıştım.. "boşver be abi ağlama! glass ghost'un güzel bir klibi var, akşam eve gidince atarım sana linkini, izlersin.." dedim başımdan savmak için.. "ne diyorsun dostum kafa mı buluyorsun benle?" diye sordu.. "hassiktir diyorum, hassiktir" dedim, kapattım..

eric cartman - poker face (lady gaga cover)

she wants to be..

sınırı olmayan gücü benliğinde hisseden aynı tasın aynı hamamıysan eğer, sabit kalman kolay olmaz iç güveyisinden hallice durumlarda .. en çok öyle insanlardan korkacaksın ki: ellerini yüreklerine değdirmeden değişir dururlar.. bir şey olacağa benzemeyen bukalemun ruhlu hergelelere ithaf olundu bu şarkı:



o muhteşem sesleri çıkaran yeah yeah yeahs' den tanıdığımız çılgın kadın karen o, video klipteki taklit yeteneğiyle de gözlerimizi boyamakta!

köpek gibi

iftira cinayetlere gebe bir altıpatların namlusunda uyuklayan misafir kurşunlar gibi/
ojeli tırnaklarına attıran beyaz karga sürüsüyle eğlenen pavyon fahişeleri gibi/
ihanetlerle donatılmış çilingir sofrasına iliştirdiği sekreterine göz kırpan patronlar gibi/
mutlu bir günün gecesinde intihar edecek ian curtis'in salyalarıyla yıkanmış koyu gri gökyüzü gibi/
yağmurdan ıslanmış gözlüklerini sadakatsizliğinin eteğiyle kurulayan anneler gibi/
protest tavırlarla sevişen yüzü maskeli bir anarşistin avuçladığı kaldırım taşları gibi/
tutarsız mezesine bulayarak sarhoş ettiği kızın açılmış belini somurarak beslenen yavşaklar gibi/
unutulmuş bir gecenin sabahında dişlediğin ertesi gün hapı pişmanlığı gibi/

sevdim..

gecenin karanlığı..


o bir taksi şoförü.. ancak herhangi bir taksi şoförü değil.. sizler sıcacık yatağınızda temiz kokulu yastıklarınıza sarılmış mışıl mışıl uyurken çektiği gece fotoğrafları ile üniversite arşivlerine giren, dünya basınını röportaj için türkiyeye getiren, yurt dışındaki sergilerde türkiye'yi temsil eden, ve şu an kültür bakanlığı ile avrupa birliği'nin desteklediği belgeseli çekilen bir taksi şoförü.. o benim ev sahibim..

şevket şahintaş, 14 mart 1966'da sarıyer'de doğdu.. ortaokulu bitirince bir araba tamircisinde çalışmaya başladı.. beş yıl sonra askere gitti, ve 1988'de dönüp taksiciliğe başladı.. 2004 yılının acımasız buz gibi bir kış gecesi, sokakta soğuktan donmak üzere bir halde uyumaya çalışan evsizleri fark etti.. sabahları sürekli karşılaştığı bu insanların geceleri neler yaptıklarını merak etti.. ufak bir kompak kamera aldı ve her gece, gördüğü ilginç yaşamları fotoğraflamaya başladı.. sadece evsizleri çekmiyordu; istanbul gecelerinde var olma savaşı veren travestileri, hayat kadınlarını, tinercileri, dilencileri; yakından tanımadığımız tüm dışlanmışları karelerine sığdırmaya çalıştı..

kısa süre sonra fotoğraflarını çektiği insan sayısı yüz elli olmuştu.. elli kadarını bir daha görmedi, haber de alamadı, ancak iki tanesinin öldüğünü iyi biliyor; birinin cesedini de kendi buldu.. beş senedir, tanıştığı bu insanların kırk elli kadarının fotoğraflarını düzenli olarak çekiyor.. şu an arşivinde onlara ait bin farklı kare var..

şevket abinin oluşturduğu arşiv, istanbul'un gece yaşantısını bu boyutuyla gösteren dünyadaki ilk çalışma oldu.. konuyu duyan bir müşterisi aracılığıyla odtü mezunlar derneğinde gerçekleştirdiği söyleşi ve fotoğraf gösteriminin ardından şevket abiyi fark eden türk ve dünya basını, o günden beri ona büyük ilgi gösterdi.. 2008'de der spiegel online'da röportajı ve fotoğrafları yayımlandı.. boğaziçi üniversitesi'nde, 18 mart üniversitesi'nde, ve fransız kültür merkezi'nde fotoğraf gösterimleri yapıldı, söyleşilere katıldı.. cnn türk, hikayesini belgesele dönüştürerek seyircilerine ulaştırdı.. st.petersburg'da çağdaş türk fotoğrafçıları adlı etkinlikte türkiye'yi temsil etti.. çektiği fotoğraflar, ankara üniversitesi iletişim fakültesi'nde konuk fotoğrafçılar bölümünde üniversite arşivine alındı.. 2009 kasım'ında şevket abinin heyecanla beklediği "gecenin öteki yüzü / the other side of the night" adlı ilk sergisi 11. uluslararası istanbul bienali kapsamında gösterime açıldı..

son söze binaen: içerisinde mutlu ve mesut yaşamaya çabalayacağım bir öğrenci evi arayışlarımın sonucunda 2008 temmuz'unun sıcak bir öğleden sonrasında rastgeldiğim bu muhteşem insanı elaleme anlatmak boynumun borcuydu.. yaptım!

http://www.sevketsahintas.com/
http://www.cnn.com/2009/WORLD/europe/10/05/sevket.sahintas.taxi.photographer/index.html

Back to Home Back to Top yağmur sonrası... Theme ligneous by pure-essence.net. Bloggerized by Chica Blogger.